Kaçakçılık ve ahlak
Gümrüklerde yolsuzluk ve kaçakçılık yapıldığı su yüzüne çıktığında neden se işin içinde olmayanlar, ak kaşık yarışına girerler. Basında...
Gümrüklerde yolsuzluk ve kaçakçılık yapıldığı su yüzüne çıktığında neden se işin içinde olmayanlar, ak kaşık yarışına girerler. Basında sayfa sayfa beyanatlar gırla gider ve her kes yakınır. Bu olaylar ilk ve son olmayacaktır. Öyle dendiği gibi düzeltmek de kolay değildir. Devlet dediğin ağırlıklı olarak bürokratların ve siyasetin yönetim biçimi durumundadır. Ama biz de başa geçen hemen kendini kral sanır ve eser gürler. Sadece en iyiyi kendi bilir ve yapar. Dün hep dünde kalmıştır.
İsterseniz iğneyi bir de başka yerlere batıralım var mısınız?
Bu gibi durumlarda bir kaç kişi öne atılır ve sonuçlandırılır. Binlerce dosyada ceza yiyenler nerede ise yok denecek kadar azdır. Acaba neden? Özellikle gümrük memurları hemen hemen hiç ceza almazlar. Meraklı olanlar inceleyebilirler. Şimdi işin özüne bakalım ve önce hep örnek aldığımız AB işleyişini göze alalım. En büyük özellikleri muhtaç olmamalarıdır. Geçim standartlarıdır. Terbiyedir. Kontrol mekanizmalarıdır vs. vs.
Muhtaç olmamalarını açalım. Memurun ve halkın gerçek milli gelirden aldıkları pay, kendilerini doyurduğu gibi, zevkine de yetecek düzeydedir. Milli gelir hesapları istatistik gereği değil, gerçek yaşam üzerine oturtulmuştur. Matkap ucu ile doymaya bakmazlar. Memur sayısı, aldığı maaş, eğitim ve kültür tam olarak çağdaş yaşam seviyesindedir. Asgari ücretleri 1800 Euro cıvarında, en az nüfüsü olan devlette bile 28 000 gümrük memuru, işin başında kiler yani amirler bu işin uzmanı, adama değil işe göre liyakat hakkı.
Bize bakalım. Geçim standardı hesabı siyasete endeksli. Matkap ucu, eldiven, şemsiye ve avakado. daha niceleri asgari ücret politikasının araçları. Gerçek yaşam ve kalite hesabın içinde yok. Bu hep böyle oldu. Devlet memuru açlık sınırında yaşamaya mahkum. Memur sayısı 85 milyonluk ve AB nin toplam gümrük kapısından fazla kapısı olan bir ülkede, sadece 8500 kişi. Evet tam olarak sekiz bin beş yüz kişi. . . ..
Bizde asgari ücret daha yeni 330-350 Euro seviyesinde. Bir memur atanınca harcırahla sadece ailesini oraya götürebilecek parayı alır ve sürünmeye yelken açar. Atandığı şehirde yaşam standardı nedir, verilen maaş yeter mi, ünvanına göre nasıl yaşamalıdır, asla düşünülmeyen sorulardır. Sadece atanmıştır.
Sıradan bir memursa belki kıt kanat geçinme imkanını yakalayabilir. Eğer uzmansa, müdürse, hatta genel müdürse, hayatı kaymıştır. Ortalama aldıkları maaş, AB denin asgari ücretini ancak yakalar. Ve ona derler ki:Sen büyük kişisin, öyle her yerde oturamazsın, gezemezsin, aldığına, yediğine dikkat et. Sen devleti temsil ediyorsun. Milyarları alıp vereceksin. Kontrol edecek veya sevk edeceksin. Çaldığın düdük çok değerlidir. Aman ha. . . . . . . Sonra, eeee siz daha iyi bilirsiniz. Hatta onun memuru işini daha iyi bilir. Zavallı bilmesin de ne yapsın? Aç kardeşim aç. Nerede yetkililer. Zoraki hırsızlık değil midir? Bana kızdığınızı çok iyi görüyorum ve biliyorum. Diyeceksiniz ki, yapmasın kardeşim. O zaman devlet memuru olmasın. Namuslu insanların önünü tıkamasın. Ne güzel laf değil mi? Evet içim rahatladı. Ama yalan. Kos koca yalan. İnsanı açlıkla terbiye ederseniz. Sonuç kaçınılmaz. Onun için önü kesilmiyor ve kesilemez. Rüşvetin ve yolsuzluğun olmadığı tek yer söyleyin. Gidip önünde haşa TAVAF edeceğim. Sakın ola ki, olayları münferit ile sokuşturmayın, geçiştirmeyin.
Eğitim. Gelişmiş ülkelerde eğitim olmazsa olmaz kural. Daha işe ilk okul, hatta ana okulu sıralarında kabiliyet seviyesi belirlemelerine gidiliyor. Ona göre başarı sınıflaması yapılıyor. Özel yetenek ön pilana geçiyor. En alttan başlayarak hedef konduğundan, uzman olmak, bilgili olmak daha genç yaşlarda elde ediliyor. Onun için gencecik kişiler, uluslar arası toplantılarda boy gösterebiliyor. Yabancı dil sorun değil. Çünkü sıradan iş haline gelmiş. Sokaktaki adam bile iki dil biliyor. Uzman olacağı konuda reel konular ve gelecek eline geçiyor. Hiç bir atama, seviye ve yetki, başkalarının ve özellikle siyasilerin iki dudağı arasında değildir. Oralarda yürümesini beceremeyen ehliyet hiç alamaz.
Bizde:Yerlerde sürünen bir eğitimle ve memur seçme sınavı ile geliniyor. Son zamanlarda hükümet politikasında odacı bile üniversite mezunu olmasına çalışılıyor. Çalışılıyor da Üniversitelere hiç girmek işime gelmiyor. İlkokulu bile bitiremeyecek
kişiler üniversiteye geliyor diyen dekanlar yıkıntı içinde. Milli eğitim değil İLLET EĞİTİM' i söz konusu çünkü. Elini sallasan üniversite mezununa çarpıyor. Dış ticaret dersi veren bölümlerde özellikle yabancı diller hep nedense boş geçiyor. Nuh nebi den kalmış bilgi ve belge ders olarak veriliyor. Ve kocaman bir fos. . . .
Kültür:Oralarda bilinen bir laf. Bizim anlamamız zor. Dünyaya yön vermek için zevkle ve ortak paylaşımla yapılan hayat bilimi. Yolda yürümesini, kırmızı ışığın anlamını, kapı önünü değil, yaşadığı ve gittiği yeri temizlemesini, insanın ne anlama geldiğini özümsemesini ve dahası her kesin ortak hakkının ne olduğunu hücrelerine yerleştirmesini icat etmiş, uygulamış ve öğretmiş. Namusun ne olduğunu anlamış. Önce beyin de başlayıp, ayak uçunda bittiğini görmüş. Önce başlaması gereken yerde olmayınca hiç bir yerde olmadığını anlamışlar. Bizde ki beyin, acaba salataya yarar mı?
Ahlak-terbiye ise bambaşka bir şey. Hep en iyi olduğumuzu iddia ettiğimiz bir olgu. Gerçekte öylemi. AB de bir dükkan açacağınız zaman yerel idareye müracaat edersiniz. Yerel idare yani belediye ve encümen, belirttiğiniz adresi kontrol eder. O cadde veya sokakta yapacağının işle ilgili başka iş yeri var mı, oradan kaç kişi geçiyor, kaç kişi alış veriş yapıyor? O işyerinden ne kadar vergi alacaklar ve alabilecekler mi? Ya da sizden alamadıkları gibi, eski yerden de almaları riske mi girer, tam olarak değerlendirdikten sonra, eğer yeterli olanak yoksa size, burada açamazsınız ama şu sokakta, şu caddede açabilirsiniz. Orada iş yapma imkanınız var derler. Ve kararı size bırakırlar. Bazı bize abuk gelen iş yerleri ve davranışları da insan hürriyetidir diyerek, belirli yerlerde organize edilmesini ve normal yaşantının içine girmemesini sağlarlar ki, insanları rahatsız olmasın veya yakınmasın hatta benim niye yok diye üzülmesin
Denetim. İşte en can alıcı nokta. EVET DENETİM. Gelişmiş ülkeler de denetim halktan yani tüketiciden başlar. Eğer ayıplı bir mal veya alış veriş söz konusu ise bunu devlet değil, halk yakalar. Şikayet eder ve devlet te gereğini yapar. Cezaları yeterlidir
gerektiği kadar etkili olur. Af ne demek her düzeyde bilmezler. Yere tükürme ile başlayıp en ağır suş, onlar için sadece suçtur ve cezası vardır. Bu kadar basit. Ceza iki kuruş olmuş, beş dakika olmuş veya müebbet olmuş, farkı yoktur. Suçludur ve millet önünde sabıkalıdır. Bu kadar basit. Asla millet vekili olmazlar. Asla örgüt yöneticisi olamazlar vs. vs.
Bize bakalım mı? Çok can acıtıcı. Baş suçlu DEVLET. . . . Vatandaşının hiç bir hakkı yok. Sadece kendi çıkarı var ve yandaşları ile her kes kıral. Sosyal devlet, sosyal değil. Halk olmazsa devlet olmaz, olmayan kelime. Devlet ayakta kalmak için milletini söğüşlemekten geri kalmaz. Hiç bir hakkı peşin vermez. Adalet sürünme mekanizmasıdır. Meclis iş dilenme yeridir. İşe değil adama iş yaratılır. Bilmek değil, tanımak yeterlidir. vs. . . Vs. . . .
Bu durumda pirincin taşı nasıl ve kim tarafından ayıklanacaktır?
Yakınmalar diz boyu. Efelenmeler gırtlak boyu. Övünmeler arşı aşmış. Sonuç yerlerde sürünme.
İş adamlarına, sektör temsilcilerine birazcık değinelim mi? Özellikle gündemde ki kaçakçılıkla ilgili olarak, olur mu? Basına ne denmiş bir bakalım.
Milyarlarca dolar tutan ürünlerin geçişine bir kaç kişinin izin vermesine ve denetimlerin yeterince yapılmaması, bu alanlarda e-devlete geçişin gerekli olduğu ve A dan Z ye e-devlete aktarmasının zorunlu olduğunu işaret etmişler, iş dünyası temsilcileri. Komple birlikte. Ve demişler ki; Avrupa gümrüklerinde ürünlerin daha kısa sürede çıktığına dikkat çekilmiş. Kimler var. İHKİB--İİB--İKMİB--Bunlar tam olarak duayen sivil toplım örgütleri veya öyle olmaları gerekli.
Peki can alıcı ve acıtıcı bir soru. Alan belli de bu RÜŞVETİ VEREN KİM. . KAÇAKÇILIK YAPAN KİM. . ????
Beyler siz de işin içinde varsınız. Ak kaşıklığa soyunmayın. Veren var ki, alan var. Önce mecburiyetten, sonra alışmaktan ve en nihayet kaşarlanmaktan geçen bir süreç. Doğal olarak kurunun yanında yaş ta yanar. O rüşveti verenlerin burada ki karı
sadece malını çekmek mi acaba ??? Hadi bir cevap alalım. Kokuşmuş deriyi mi, tuzu mu hangisini kurtaralım ????
Kimyahane kontrollerinin burada uzun olduğunu, diğer yerlerde bir numune alıp tahlil bitmeden malın teslim edildiğini söylemişler. Doğru. Ama burada bir doğru daha var. Numune olarak verilen örneğin bile değiştirilerek verilmeye çalışıldığı vaka. Menşei saptırmasının çok yoğun olduğu bir vaka. Eşya fiatında oynandığı bir vaka. . Çifte fatura kullanıldığı bir vaka. Mal arasına sokuşturulduğu bir vaka. Ve daha niceleri. . . . Eee şimdi iğne kime, çuvaldız kime. *. . Daha örnek verelim. Gene ne denmiş ? Kısa sürede malı teslim ediyorlar. Burada asıl biz övünüyoruz. Sayın sorumlu bakan Hayati Yazıcı bey ispat etti ve hep öğündü. Gümrük işlemlerini en süratli biz yapıyoruz. Yüzde 92 işlemler e-imza ile yapılıyor. Gümrüğe bile gidilmeyecek artık demediler mi? DEDİLER. . . . . . Hem iç toplantılarda hem de uluslar arası toplantılarda. E neden şikayet ediyorsunuz o zaman ? Gel geç özlemi midir acaba ? Denetim yapılmıyor deyip, sürenin uzunluğundan şikayet etmek te ne o zaman ?
Beyler bu deve ancak bu kadar yük taşır, hiç düşünüldümü ? Sadece 8500 kişi deve rolünde. Peki siz kaç kişisiniz ?
Bu meslekte duayen sayılacak kişilere sorulduğu zaman, bilgisayarla kontrol meselesi, daha çok kaçakçılığa sebep olacak demişlerdi. Acaba doğru mu ? Birileri cevap versin ve bilelim. Hatta tartışalım.
Ta başından berri, yani serbest ekonomiye geçişten itibaren denetim mekanizması var mı ? KOCAMAN YOK. . . .
Hatıralardadır sanırım. Temizel soy adlı biri vardı. Nereden buldun diye bir şeyler ortaya atmıştı. Sonra ne oldu ve
kimler itiraz ettiler ? Bu siyaset yap boz tahtası gibi kanunlar, kararnameler ve genelgeler çıkarmadı mı? Nerede ise saatlik uygulanmadı mı ? Hatırlatmam gerekli. Meşhur bir terlik kanunun vardı. Sadece 15 gün evet sadece on beş gün uygulanıp neden kaldırıldı? Ve bunu kimler istedi ve yapıldı ve uygulandı ? Hayali ihracaat diye bir icadımız var. Dünyada tek. Bu kadar vergi, bu kadar koruma ve bu kadar kollama olduktan sonrasına ne denebilir. Sadece maliyet diye tutturulan bir mesele var. Her kes şikayetçi. Aynı malı ihracaat yaptığımızda kar oranlarını "cent" lerle konuşuyoruz ama içeride sattığımızda 3 katı, beş katı fiatla nasıl satabiliyoruz?Buna cevap vereceklere adreste vereyim belki bakmak ihtiyacı duyulur. Kimyasal ürünlerde, tekstilde market ve mağazalarda kaça satıldığına baksınlar yeter. Biz değilmiyiz, tarla kenarlarına atılan ürünleri, pazarda manavda beş katı fiatla alan ? Hatta bir zamanlar haliç , sebzelerle, meyvelerle görülmez hale gelmemişmiydi ? Yoksa ben başka bir ülkeden mi bahsediyorum ?
Evet benim ülkemin tuzu kuru. Artık nem almıyor. Çünkü o da KOKMUŞ. . .
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.