İDO’ya ‘imtiyaz tanındı’ demek reva mı?

İDOBÜS Projesi, geçtiğimiz günlerde büyük bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. Gerçekten, halkın alım gücüne hitap eden doğru bir proje olarak gözüküyor. Özellikle internetten erken rezervasyonla 1 TL’ye bilet alabilmek mümkün. Buraya kadar her şey çok güzel. Ama bir de madalyonun diğer yüzü var. Birincisi, projeyle birlikte yolcu taşımacılığı yapanlar rekabet şansını yitiriyor. Diğer yandan İDO, belediyenin uhdesindeyken akla gelmeyen bu imtiyaz nedeniyle İBB, muhtemelen alacağı milyonlarca lira farkı kasasına koyamamış oldu. Aslında Yeni Şafak gazetesi konuyu birkaç kere manşetten duyurdu. Fakat sapla samanı karıştırıp, olayı Denizcilik, Haberleşme ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a hakaret boyutlarına vardırınca Basın Konseyi’nden kınama cezası aldı. Yeni Şafak, Kara Ulaştırma Genel Müdürlüğü'nün özel bir genelgeyle sadece denizlerde taşıma yapabilen İDO’nun sınırsız bir imtiyaza kavuştuğunu ve firmanın denizde-karada-şehir içinde yolcu taşıma yetkisine bir nevi bedavaya kavuştuğunu yazıyordu. GENELGEDE NE DİYOR? “Marina, iskele ve limanlar ile yerleşim merkezleri arasındaki yolcu taşımacılığının kolaylaştırılması ve bu taşımaların serbest rekabet ortamında daha seri, hızlı, güvenli, konforlu, ekonomik ve kuralları önceden belirlenmiş denizyolu ve karayolunun birlikte kullanıldığı bütüncül bir sistem içerisinde gerçekleştirilmesi, gerek denizyolunu kullanan yolcular gerekse karayolu ile taşımacılık yapmak üzere yetkilendirilmiş taşımacılar açısından önem arz etmektedir.” Denilerek, genelgenin ç maddesinde de şöyle devam ediliyor: ç)  Taşımanın gerçekleştirileceği marina, iskele veya liman işletmecisinin, bu Genelge’de belirtilen yolcu taşımalarında  kullanılacak taşıtlar için,  sözkonusu marina,  iskele ve limanlarda bu işe elverişli bir alan/yer tahsisi yapması şarttır. Yeni Şafak’ın yazdıkları doğru. Gerçekten proje İDO’ya özel tasarlanmış. Ancak, haberin devamında yazılan 40 limanda 40 terminal hakkı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1.5 milyar dolar kaybetmesi, hangi kriterlere göre hesaplanmış onu anlamak mümkün değil. İDO NE YAPMALIYDI PEKİ? İşletmeler, kârlı oldukları sürece hayatiyetlerini sürdürebilir. İDO’yu alan grup da, aldıkları kızı güzelleştirmek için dört koldan çalıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin patronajındayken yalnızca başarılı Genel Müdür, Dr. Ahmet Paksoy’un yetebildiği yere kadar vizyonunu geliştirmeye çalışan İDO, parayı profesyonel olarak yöneten ellerde tabi ki farklı projelere imza atacaktı. İDOBÜS de, bu projelerden biridir. Yiğidin hakkını yiğide teslim gerekir. İDO, belediyenin patronajındayken Ulaştırma Bakanlığı’na böyle bir taleple gidilseydi, yerden yere vurduğunuz Binali Yıldırım ‘hayır’ mı diyecekti? İDO’yu 861 milyon dolar verip satın alan Tepe-Akfen-Souter-Sera Ortak Girişim Grubu, ilk iş olarak yönetim takviyesi yaptı. Ne kadar başarılı olsa da, Dr. Ahmet Paksoy’u zirvede yalnız gören grup, Paksoy’un yanına yardımcı olarak Kaptan Ufuk Tuğcu’yu vermekle işe başladı. Kuruluşun başına da TAV ve Tepe Grubu’nda da yöneticilik yapan Önder Sezgi’yi atadı. Yeni yönetimin ilk icraatı ise, Tolga Yardımcı’nın kaptanlığında yeni bir iş geliştirme birimi oluşturmak oldu. Grubun yabancı ortağı da, özellikle otobüs taşımacılığı konusunda uzman bir kuruluş olunca, yeni fikirlerin doğması da kaçınılmazdı. Yukarıdaki soruyu yineliyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, İDO satılmadan önce “Biz böyle bir imtiyaz istiyoruz” deseydi ‘hayır’ yanıtı mı alırdı sizce? O nedenle, haset dolu eleştirileri bırakıp, başarıyı alkışlamak gerekir. PEKİ PROJE KÜLLİYEN DOĞRU MU? İmtiyaz diye nitelendirilen bu projeyle İDO’nun değerini katlayacağı bir gerçek. Ancak, tartışılması gereken; proje anlatılırken, pastanın daha çok büyüyüp dilim sayısının da artırılacağı taahhüdünün yerine getirilip getirilemeyeceğidir. Günlük 10 bin yolcu kapasitesini hedefleyen İDOBÜS projesinin devreye girmesiyle otobüs işletmelerinin gözde hatları Güney Marmara – Ege hattında yaklaşık 2.5 milyon yolcu, yani toplam yolcu kapasitesinin yüzde 25’i İDOBÜS’lere kaymış olacak. Kara ile deniz ulaşımını birleştiren ve biletleri 8 Mart’ta satılmaya başlanan İDOBÜS projesinin 6 günlük bilançosu da bu durumun gerçekliğini ortaya koyuyor: İDOBÜS, ilk 6 günde 21 bin bilet satmış. OTOBÜSÇÜ, HAVANIN ARDINDAN DENİZDEN DE Mİ KUŞATILIYOR? İDOBÜS projesinin partnerleri Kamil Koç ve Ulusoy, tüm otobüs firmalarının hedefi haline gelmiş durumda. İki güzide kuruluşumuz da, ‘SEKTÖRÜN BRÜTÜSLERİ’ olarak nitelendiriliyor. Otobüsçülüğü iyi günlerin beklemediğini öne süren sektör temsilcileri, gelişen duruma göre sefer planlarını yaparak yollarına devam edecek.  Tam da Yaz sezonuna hazırlanırken, yaşanan gelişmeler sektörde tam bir demoralizasyona yol açtı. Ulaştırma Bakanlığı'nın genelgesiyle İDO'ya sadece şehir içi değil, aynı zamanda şehirlerarası yolcu taşıma yetkisi de verilmiş olduğunu savunan firmalar, kararla birlikte sadece minibüs, taksi işletmecilerinin değil; aynı zamanda otobüs işletmecilerinin de olumsuz etkileneceğini belirtiyor ve kararı ‘kabul edilemez’ diye tarif ediyorlar. PASTA GERÇEKTEN BÜYÜTÜLEMEZ Mİ? Proje, İDO’nun karlılığını ve marka değerini artıracak. Artık herkes karşılarında bir kamu kuruluşu olmadığını anlamalı! Ama sağlanan ayrıcalık, sektörün başka paydaşlarını yok etme aracı olarak da kullanılmamalıdır. Gerekirse yeni bir ihaleyle diğer otobüs firmaları da paydaşlar arasına katılmalıdır. Ya da, geçtiğimiz günlerde AK Parti İl Başkanı Sedat Yalçın’ı ziyaret eden Boy-Koop Başkanı Hüseyin Kayapalı’nın ‘3 ay sonra terminal esnafı bitecek. Piyasayı tekellerine almak istiyorlar’ açıklamasına kulak tıkamadan neler yapılabileceği ortaya konmalıdır. İDO yeni yönetiminin uzlaşarak da pastanın büyütülebileceğini göstermesi gerektiğine inanıyorum.

Bu yazı toplam 1964 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.