Dr. Kerem Şahinboy

Dr. Kerem Şahinboy

"Yıkılmadık ama ayakta da değiliz."

TransRussia fuarını ziyaret etmek amacıyla Moskova'daydım. TransRussia, sektörümüzün ve bölgemizin en önemli etkinliklerinden olduğundan yakından takip edilmesi gereken bir fuar. Bu seneki organizasyon, Ukrayna-Rusya savaşı sebebiyle batılı firmaların uzak durduğu bir kurguda gerçekleşti. Dört salonda konuşlanan fuara Çinlilerin ve İranlıların ilgisi büyüktü. Birkaç Türk firması dışında ne yazık ki Türklerin sesinin cılız çıktığı bir fuar gezdik. Yine de geçmiş senelere oranla Türk firmaların sayısı artmıştı. Salonlardan biri tamamen Çinli lojistik, robotik, taşımacılık firmalarınca kapatılmıştı. Rusya, ambargolardan dolayı yüzünü Çin'e, Hindistan ve İran'a çevirdiğinden bu seneki TransRussia'da çeşitlilikten ziyade konularında uzman firmaların derinliği konuşululabilirdir. Türk firmaların azlığı konusunu ise kayıtsızlık olarak mı, bilgisizlik olarak mı açıklamalı, kararsızım.

Son on sene içinde beşinci kez gittiğim Rusya'yı ambargolardan, ekonomik sıkışmışlıktan ve lojistik imkansızlıklardan dolayı moralsiz bulacağımı düşünüyordum. Uçağım Vunukhovo Havalimanı'na indiğinde de bu fikrim kısmen temellenir gibi oldu, zira limanda Rus uçaklarının oluşturduğundan başka bir hareketlilik yoktu. Bir hafta içinde düşüncelerim - bir parça hayretle birlikte- değişime uğradı. Öncelikle, batı medyasında lanse edilenin aksine Rusya'da temel, lüks ve endüstriyel tüketim ürünlerinde bir eksiklik hissedilmiyor. Marketler dolu. Batılı markaların büyük kısmı isim değiştirerek pazarda kalmışlar. Pazardan çıkan firmaların yerine ise Çinliler akın etmiş durumdalar. Özellikle Çinli Haval marka otomobilleri Moskova'nın heryerinde görmek mümkün. Belli ki Batı, teoride Rusya'yı köşeye sıkıştıracağı fikriyle planladığı kimi cezalandırma yöntemlerini pratikte başarıya ulaştıramamış.

Rusya'nın fosil yakıt ihracatı savaş öncesi seviyelere ulaşmış durumda. Günün ve yarının kazananı Çin gibi görünüyor. Hem Rusya'ya ihtiyacı olan ne varsa satıyor, hem de oldukça hesaplı koşullarda iki ülke arasında yapılan bağlı muamele ve ofset anlaşmalarıyla petrol satın alıyor. Doğalgaz kaynağının büyük bir tedarikçisini kaybeden Avrupa ise enerji sorununu çözmeye uğraşıyor. AB'nin lokomotifi Almanya, kapattığı nükleer santralleri yeniden açıp açamayacağını tartışırken, elektriğinin bir kısmını termik santraller yoluyla bir kısmını da Fransa'nın nükleer santralleri yoluyla kapatmaya çalışıyor.

Ukrayna-Rus savaşının bölgesel bir çatışma olmaktan çok kartların yeniden karıldığı yeni dünya sisteminin bir habercisi olduğunu söylemek mümkün. İstatistikler, dünyadaki merkez bankalarının son 10 yılda dolarizasyonu azaltma yönlü hareket ettiklerini gösteriyor. Bundan on sene önce bankaların rezervlerindeki dolar oranı %70'lerde seyrederken günümüzde neredeyse on puan azalmış durumda. Bir başka söylemle, bu oranın %50'ye inmesi durumunda ABD'nin umulandan daha agresif bir dış politika izleyeceği ve karşısında Çin Yuan'ı gibi bir para biriminin rakip olarak geldiğidir. Dünya, finansal olarak polarizasyona ilk defa bu denli yaklaşmış durumda. Çin, Rusya ile temkinli yakınlaşmasının meyvelerini Rus pazarının ana tedarikçisi olarak elde etmekle kalmıyor, Ortadoğu coğrafyasında da akıllı politik hamlelerle elini güçlendiriyor. Geçtiğimiz günlerde İran ile Suudiler arasında ombudsmanlık yaptıklarını birlikte izledik.

Rusya, savaşın, ambargoların, dondurulan varlıklarının, el konulan mülklerinin, kaybettiği batı pazarı müşterilerinin projeksiyonunu belli ki 'Ukrayna'ya özel operasyon' yapmadan önce, birkaç senaryo üzerinde kabaca kurgulamış. Bu savaşın, bölgesel bir çatışmadan ziyade Abd'nin Dolarıyla Çin'in Yuan'ı arasında geçtiğini söylemek mümkün. Kısa vadede, zayıflayan Avrupa ABD'nin işine gelse de, bu retoriğin modası ikinci dünya savaşında bitmişti. Abd'nin kazanımları, rüzgarın tersine dönmesi durumunda yok olabilir ve bu olasılık düşük bir ihtimal değil.

Moskova'da market çalışanları, taksiciler, tüccarlar, lojistikçilerle mülakat yapma imkanım oldu. Yıl içindeki fiyat artışları da, Ruble'nin dolar karşısındaki seyriyle paralellik gösterdiğinden Rus vatandaşlarının tüketim gücünde - savaşta olan bir ülke oldukları dikkate alınarak- ciddi azalmalar yok. Tam bir,"Yıkılmadık ama ayakta da değiliz." durumu... Rusların bu savaşı umulandan çok daha uzun süre devam ettirebilecekleri gerçeğiyle yüzleşmiş olmak ise hem acı hem ürkütücü hem de düşündürücü. Moskovalılar sokaklarda, kafelerde, lokantalarda rahatça zaman geçiriyorlar. iki yüz bine yaklaşan askerlerinin Ukrayna topraklarında öldüğü gerçeğini ya görmek istemiyorlar ya da algıları yoğun propaganda araçlarıyla esir alınmış.

Ocak 2022 ile Nisan 2023 arasını dikkate aldığımızda Ruble - Dolar paritesinin 77'den 82'ye yükseldiğini görüyoruz. Ruble'deki sadece %7lik bu değer kaybı ambargoların düşük etkisini gösteren başka bir veri değil mi sizce de? Batı'nın ambargo yöntemlerinin doğru olduğunu görüyoruz ancak uygulama şekilleri isabetsiz kalmış belli ki. Rusya yalnızlaştırılmak isteniyor fakat Rus devleti yerine Rus oligarkların mal varlıkları, lüks konutları, yatları, banka hesapları donduruluyor. Oligarkların Putin üzerinde baskı kuracağı ve bu baskının iktidarın savaş fikrini değiştireceği öngörüsünü kim yaptıysa bir yerde yanlış yapmış olmalı. Putin'in muhaliflerinden Boris Nemtsov 2015 yılında, Bolshoy Moskorevtsky Köprüsü üzerinde, hem de Kremlin'den 30 metre uzakta suikaste kurban gitmişti. Köprüden geçip Tretyakov Müzesi'ne giderken, Nemtsov'un yaşamını yitirdiği noktada gördüğüm, çiçeklerle bekleyen iki kişi dışında, toplumda büyük bir infial oluşmadı. Rus televizyonları Putin'e halk desteğinin %77'lerde olduğunu söylüyor; konuştuğum bir taksici ise o rakamın abartılı olduğunu ancak en az %60 desteğin bulunduğunu doğruluyor.

Görüldüğü gibi, doların hegemonyası yavaş ancak kararlı adımlarla yıpratılıyor. Rusların ödeme sistemi MİR henüz büyük bir coğrafyada kabul görmese de kendine 30'a yakın ülkede kullanım alanı bulmuş durumda ve fırsatları iyi değerlendiren Yuan yeni rezerv para olma hedefine bir adım daha yakın. Batı, birkaç göstermelik firması dışında Rusya ile ticaretine aktif olarak devam ediyor. Bize karşı yükselen eleştirilerin sebebi ise parsayı Türkiye ile paylaşmak istememeleri.

Bu süreç yaşanırken, Türk şirketler için Rusya pazarı artık çok daha cazip. Ruslar, savaş sırasında kendilerini lojistik, tedarik zinciri, hammadde gibi konularda yalnız bırakmayan Türk firmalarına oldukça sıcak yaklaşıyorlar, gerçi pek fazla alternatifleri de yok. Türkiye, Rusya pazarında daha fazla yer edinme ve genişleme fırsatını kaçırmış değil. Pazar hâlâ oldukça açık ve yeni müteşebbisleri bekliyor. Biz bu hamleyi yapmazsak Çinli, Hindistanlı, İsrailli ve hatta İranlı firmaların girişimleri pastadan kırıntılar bırakabilir. Diğer yandan, Rusya'daki yatırımlarımızın dönerci dükkanı açmaktan öteye geçtiğini görmek istiyoruz. Çin, Hindistan, İran, İsrail, Mısır, Libya ve çoğu AB ülkesi bunu yönetebiliyorsa biz de rahatlıkla yönetebiliriz.

Savaşın korkunçluğu birkaç güç merkezi tarafından yönetiliyor. Savaşın ilk kurşununu atan Rusya olmasına rğmen, bu işten beklenilenin aksine elleri temiz olarak sıyrılma imkanı dosyada duruyor. Böylesi izandan uzak bir sonuç görürsek şaşırmayalım. Rusların, Ukrayna'nın %20'sini bir seneden kısa sürede ele geçirmiş, ve yeraltı kaynakları zengin topraklarını ilhak etmiş olması da cabası. Barış kısa sürede sağlanmazsa ABD'nin sömürmeyi planladığı Ukrayna'dan eser kalmayabilir. Sadece ABD'nin Ukrayna'dan alacağı 130 milyar doları aşmış durumda -ki bu rakama hibe adı altında verdiği yardımlar dahil değil-. Savaşın kazananı olmaz sözünde hemfikiriz ancak savaşa dahil olmayanların yüksek kazanç sağladığı bir gündem de var. Olan, arada piyon olarak kullanılmış Ukrayna'ya oluyor.

Önümüzdeki günler bölgemiz istikrarına dair neler gösterecek emin olmasak da Türkiye'nin TransRussia 2024'e çok daha donanımlı, yüksek sayıda firma ile katılması ve bu organizasyonun şimdiden planlanması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Gerekiyorsa bakanlık desteği alınmalı ve bir salon (Çinlilerin yaptığı gibi) Türk firmalarınca kuşatılmalıdır. Şimdi değilse ne zaman?

Bu yazı toplam 1150 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.