"Yüz Bin Lira Maaşla Şoför Aranıyor"

Dr. Kerem Şahinboy

Geçtiğimiz günlerde tanınmış bir üniversitemizin, lojistik bölüm başkanının davetiyle ufak bir "think-tank" toplantısı yaptık. Online olarak gerçekleşen toplantının konusu "Lojistik bölümü öğrencilerimizi sektöre nasıl hazırlamalıyız?" sorusu çevresinde şekillendi. Katılımcılar arasında tanınan lojistik firmalarımızın yöneticileri de bulunuyordu. Toplantıda, akademiyle sektörün birlikteliğinin nasıl sağlanabileceği, öğrencilere hangi derslerin ve becerilerin sunulması gerektiği, teori ve pratik bilgi arasında nasıl bir denge sağlanabileceği konuşuldu.

Görününen o ki, tedarik zinciri endüstrisinin içinde bulunduğu yetişmiş veya yetiştirilmeye uygun personel ihtiyacı derinleşmeye devam ediyor. Bu hem iyi hem de kötü bir durum. İyi, çünkü gençlerimiz taşımacılık, lojistik, dış ticaret, gümrükleme, depo yönetimi, forklift operatörlüğü, ağır vasıta şoförlüğü, operasyon personeli ve benzeri işlere yöneldikleri takdirde iş bulma zorluğu çekmeyecekleri aşikar. Kötü, zira lojistik yönetimi ve yakın dallardan mezun olanlarda sektöre katıldıklarında ciddi bir pratik eksikliği gözleniyor. Bu eksiklik öylesi görünür olmuş ki, kimi büyük ölçekli lojistik şirketleri kendi akademilerini kurmuş, resmen "altyapıdan" adam yetiştirmeye başlamışlar. Bu sefer, terzi kendi söküğünü dikiyor gibi...

Toplantı öncesinde, kendi araştırmalarımda kullanmak üzere tedarik zinciri yönetimi ve alt kümelerindeki iş ve görev tiplerini sınıflandırılması konusunda bir çalışma yaptım. Ulaşabilen veriler ışığında en az 140 adet farklı görev saptandığını belirtmeliyim. Bu sayı, farklı coğrafyaları ve yerel talepleri de hesaba katarsak kesinlikle artacaktır. Hava, deniz, kara, demiryolu, depo, bilişim, gümrük, liman, armatörlük, danışmanlık ve hukuk gibi başlıklar altında dallara ayrılan görevlerin sayısı arttıkça, ne denli renkli ve dinamik bir sektörün mensubu olduğumuzu da görüyoruz. Diğer yandan, akademinin tüm bu meslek gruplarına mezun sunabilmesi mümkün görünmüyor. Kaldı ki böyle bir iddia da yersiz olurdu, kabul etmemiz gerekir.

Bir disponent, araç planlaması sürecini okulda değil, çalışanı olduğu nakliye firmasının operasyon bölümünde öğreniyor. Sektöre yeni katılan bir mezun genç, LCL yük organizasyonu aşamalarıyla ancak staja başladığında tanışabiliyor. Evlatlarımız, maliyet araştırıp, navlun oluşturmayı, DGR Check-List kontrol etmeyi, alt özet beyan vermeyi, gemi hatlarından ordino almayı, beyanname, CMR, HAWB, doldurmayı da yine, tabiri uygunsa kıta da değil cephede deneyimleyebiliyor. Peki, pratik bilgiyi yüceltip teorik bilgiyi yerin dibine mi vuracağız? Elbette hayır. Nihai hedef, teorik bilgiye hakim öğrencilerimizin pratik bilgi konusunda da en azından farkındalık içinde olmalarıdır. Öyleyse bu nasıl sağlanabilir?

Yurtdışındaki üniversitelerin lojistik bölümlerinin syllabus'larına baktığımızda eğitimin daha çok sayısal modelleme, yöneylem araştırmaları, lojistik ağ tasarımı, yazılım, süreç optimizasyon yöntemleri başlıkları altında toplandığını görüyoruz. Bizde ise bunlara ek olarak hukuk ve muhasebe gibi dersler de sunuluyor. Eksik olarak görünen ise "Ekonomik Coğrafya" konusunun büyük çoğunluk tarafından es geçilmiş olması... Bu ders, kimi okullarımızda yüksek lisans ve doktorada okutuluyor olsa da tüm öğrencilerimize ön lisans ve lisansta da mutlaka verilmesi gereken önemli bir derstir. Özellikle Türkiyemiz gibi önemli bir eko-politik coğrafyada bulunan bir ülke için, ekonomik coğrafya dersinin okutulması şarttır.

Diğer yandan, lojistik bölümleri hem fakülte hem de MYO seviyesinde sektörle omuz omuza çalışarak ilk seneden itibaren staj şartını başarılı şekilde işletmelidir. Öğrencilerin iş ve görev tiplerini tanımaları sağlanmalıdır. Çocuklarımızın meslek laboratuvarları depolar, limanlar, gümrüklü sahalar, serbest bölgeler, acente ofisleri, gümrük ve dış ticaret firmalarının kalbinin attığı yerlerdir. Fakültenin görevi tedarik zinciri yönetimi kümesi altında sıralanan kocaman bir dünyanın tüm öğelerini öğrencilerine öğretmek değil, farkındalık yaratacak derecede bilgi sunarak onları ehliyetlendirmesidir. Tıpta uygulandığı gibi, mezunlarımız uzmanlık dallarına, sahip oldukları bilgi birikimi ve merakları yönünde yüksek lisans ve doktora sürecinde erişebilirler. Bir süre sonra, uluslararası ticaret ve lojistik fakülte/bölümlerinin alt dallara ayrıldığını ve daha spesifik alanlara odaklanan yapıların ortaya çıktığını da göreceğiz. Keza, bunu sektör talep etmeye başlamış durumda.

Size farklı bir başlık gibi gelmesin; diğer bir sektör bazlı yetişmiş personel sorunumuz da şoför eksikliği problemimizdir. Sektörden meslekdaşlarımızla konuştuğumuzda bu sorunun nasıl dallanıp budaklandığını görebiliyoruz. Son altı ay içinde yaklaşık beş bin ağır vasıta şoförümüz iş bularak yurtdışına gitti. Velju'nun yaptığı magazinel bir çalışmaya dayanarak, ağır vasıta şoförlerinin Norveç'te 3500 ila 5000 Avro, Almanya'da 2800 ila 4000 Avro, İsviçre'de ise 4500 ila 6500 Avro net maaşla iş bulabildiklerini öğreniyoruz. Bu gelir seviyeleri çok cezbedici rakamlar...Konteyner iç nakliyesi yapan bir meslekdaşımla yaptığım mülakatta, şoförlere 14000 TL ila 18000 TL net maaş verdiklerini, buna rağmen kalifiye personel bulunamadığından garajda 'yatan' araçları olduğunu öğrendim.

Eskiden, hakir görülen ağır vasıta şoförlüğü hiç olmadığı kadar rağbet gören bir meslek dalı haline gelmiş durumda. Arkas'ın şoför eğitim birimi açtığını ve kendi şoförlerini yetiştirdiğini biliyoruz. Şoförlerin görev şartları da eskiye oranla, en azından mekanik anlamda gelişmiş durumda. Kamyonların sürüş teknolojileri iyileşti. Şoförlere teslim edilen her biri birkaç milyon lira değer taşıyan kamyonların konforu ve güvenlik seviyesi lüks addedilen binek araçların çok üstünde. Lojistik endüstrisinin önemli aktörleri olan şoförlere mesleki itibarları tanınmaya başlamış durumda. Gelinen noktada, nakliye firmaları şoför eksikliği hissediyor ve acil olarak kalifiye personel açıklarını kapamaya çabalıyorlar, şoförlerimiz yurtdışındaki cazip maaş şartlarının albenisine direnmekte zorlanıyorlar ve sektör olarak yetişmiş işgücü kaybımızı durdurmak için sağlam temelli önlemler alma zamanımız geldi, geçiyor bile.

Bu konuda da akademi, meslek yüksek okulu seviyesinde kurumsallaştıracağı ağır vasıta şoför okulları tahsis etmelidir. Bu okullarda şoförlerimize teorik, mesleki, etik bilgiler dışında ileri sürüş yöntemleri tecrübe ettirilmelidir. Etik konusunu bilhassa cümlemde kullandım keza, bu okullarda ihtisas gören öğrenciler, şoför kaynaklı kimi "adi suç" seviyesindeki kötü deneyimlerin mesleğe ne denli zarar verdiğini sebep-sonuç ilişkisi kurarak öğrenmeli ve basiretli meslekdaşlarımız olarak mezun olmalıdırlar. Ağır vasıta şoförü eksikliğimizi gidermez, kaliteyi ve sürekli eğitimi endüstride kalıcı kılamazsak bir süre sonra tedarik süreçlerimizdeki aksamaların yaşamı felç edebileceğini unutmayalım. Bunun örneklerini, Brexit sonrası Birleşik Krallık'ta gördük.

Toparlayacak olursak lojistik, çağımızın parıldayan endüstrilerinden biri olmaya devam ediyor. Ülkemizdeki lisans ve ön lisans seviyesinde ders veren okullarımızın müfredat bakımından yurtdışındaki benzerlerine oranla -birkaç iyileştirmeye açık nokta dışında- gayet yetkin olduklarını söylemek mümkün. İşin eksik görünen kısmı tecrübe edinme bölümü. Bu süreç de özel sektörün katılımı olmadan çözülemez. Sektörle akademinin daha yakın durması, birlikte projeler gerçekleştirilmesi, akademide üretilen makalelerin sektörde pratik edilmeye çabalanması, öğrencilerimizin tüm eğitim süreleri boyunca stajda olduklarını bilerek hareket etmeleri hepimizin kazancına olacaktır.

Son sözüm de değerli öğrencilerimizedir; önce çırak olun, hakkını verin kalfa olun, sabredin usta olun. Çıraklığını yapmadığınız mesleğin ustalığını da yapamazsınız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.