Mefsedet ü Mehâzir-i Rejîm-i İstibdâd-ı Şahs-ı Vâhid

Dr. Kerem Şahinboy

Geçenlerde Chat GPT’ye bir soru sordum, “Kusura bakmayın, bu konuda elimde veri olmadığından yorum yapamıyorum.” diye yanıt verdi. Görünen o ki, elin yapay zekâ yazılımı bile yeri geliyor karar vermesi gerektiğinde bilgi fukaralığı çekiyor. Bu tip GPT’lerin bizden en büyük farkı ise bilmediklerini “Bilmiyorum.” diyerek ifade edebilecek tıynete sahip olmaları.

Keşke bu özellik tek adamlığı bilgelik olarak pazarlamak isteyen zihniyetlerin yazılımında da olsa. Her şeyi bildiği iddiası ve hevesiyle baştan aşağı sistemin tüm karar fonksiyonlarını kendine bağlatan bu yapıların her şeyi nasıl bilip, karar verdiği belirsiz. İstibdat, yeni tek adam sistemlerinde bir süre sonra tıkanma, sistemin çürümesi ve sonuçta yıkılma kaçınılmaz oluyor. Güçler ayrılığına ve belli aralıklarla seçimle gelenin seçimle yerini başkasına devretmesi ilkesine ise verimlilik ve içsel karşılıklı kontrol mekanizmaları için ihtiyaç duyuyoruz.

Belli ki bir makama gelen kişi kurallarda tanımlandığından daha uzun süre orada kalırsa, kendi oligarşik çürümesini üretmeye başlıyor ve kurumu içten içe küflendirebiliyor. Bu durumun en belirgin örneklerinden birini TOBB’da (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği), örgütün 2001’den beri başkanlık koltuğuna sahip olan Rıfat Hisarcıklıoğlu örneğinde görüyoruz. TOBB’un Ankara’daki gösterişli ikiz kuleleri çeyrek yüz yıldır Hisarcıklıoğlu yönetiminde.

Çeyrek asra merdiven dayayan bu görev süresi, bir başarı hikayesi değil; aksine Türk iş dünyasının en dinamik olması gereken yıllarını, siyasi iktidara biat, siliklik ve ataletle heba eden bir liderlik portresini andırıyor. Hisarcıklıoğlu’nun TOBB başkanlığı, bizim gibi üyelerce esefle karşılanan, lükse dalmış ve daima muktedirin yanında saf tutmayı seçmiş bir protokol temsilcisi kimliğini yansıtmaktadır.

Hisarcıklıoğlu’nun yönetim tutumu, birlik üyelerinin haklarını siyasal iktidardan talep etmek yerine, iktidarın her manevrasını şartsız ve genellikle eleştirel bir bakış açısı eksikliğiyle alkışlamaya dayalıdır.

Ekonomik krizlerin derinleştiği, esnafın kepenk kapattığı, yüzlerce fabrikanın ülkeyi terk ettiği, korkunç faiz kıskacında kaynak aramak zorunda bırakılan sanayicinin ve esnafın hummalı, sıtmalı bu dönemlerinde dahi, Başkan’ın ağzından çıkanlar sıklıkla gerçeklikle tezat teşkil etmiştir. Krizin nedenlerini 'psikolojik' algılara bağlayan cinsten olan bu sözleri, zor durumdaki esnafın gerçeklerini yeterince yansıtmamaktadır.

Bir meslek örgütü başkanının, üyelerinin feryadına kulak tıkayıp, 'aman tadımız kaçmasın' diyerek siyasal iktidarın yanında hizalanması, onun görev süresindeki en büyük etkisizlik örneğidir. Attığı twittlerde, hükümete yönelik aşırı dozda övgü içeren, adeta iktidar destekçisi olarak nitelendirilen tavrı, TOBB’un bağımsız bir sivil toplum kuruluşu kimliğini olumsuz etkilemiştir.

Anadolu’daki küçük esnaf, elektrik faturasını ödeyemediği için dükkanındaki dolabı kapatırken; onların zorlukla ödediği aidatlarla finanse edilen TOBB’un başkanı, kiralanan özel jet uçağıyla gezip etkinliklere katılmıştır. Acaba tarifeli uçaklar neden yeterli gelmemiştir? Bu lüks ve şatafat, üyenin derdiyle yeterince empati kuramayan bir yönetimin simgesidir. Ne yazık ki, hiçbir genel kurulda çıkıp da "Arkadaşlar, ülke krizde, bu lüks harcamaları kısıyorum, o bütçeyi KOBİ'lere destek fonuna aktarıyorum" diyebilecek bir liderlik duruşu sergilenmemiştir. TOBB bürokrasisinin lüks makam araçları ve görkemli binaları, adeta temsil ettiği kitleyle dalga geçmiştir.

Ticaret odası üyeleri, KOBI ortakları iş yapmak için AB elçilikleri önünde kuyruklarda bekleşirken, Türk kamyon şoförleri sınır kapılarında mülteci muamelesi görürken Avrupa Odalar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi’de olan Rıfat Bey’in bu sorunları 25 senedir neden çöz(e)mediği sorusu hemen herkesin aklındadır. Sanayici, vize alamadığından ürettiği malı fuarlara götürememektedir. Türk iş insanlarının sermayesi vize serbestisiyle AB’nin her köşesine seyahat edebiliyorken kendilerinin vize alamaması belli ki Hisarcıklıoğlu’nu ve saltanatını beraber sürdüğü bürokratik oligarşisini rahatsız etmemektedir.

Küçüklerin ezildiği, büyüklerin teker teker battığı veya ülkeden kaçtığı, kredi maliyetleri, asgari ücretin emekçi için düşük, sanayici için tahammül edilemez derecede büyük olduğu bu günlerde TOBB’un Hisarcıklıoğlu önderliğinde hangi çözümleri ürettiği ve uygulamaya koyduğunu hepimiz merak ediyoruz.

Örneğin tekstil ihracatçısı bir firmanın yirmi iki bin lira asgari ücret, sigorta, stopaj, yol, yemek, özlük hakları karşılıklarını dahil ettiğinde bin beş yüz ila iki bin USD’ye nasıl personel istihdam edebileceği sorusunu çözerek başlayabilirler. Sorunun çözüm adresi biz değiliz diyorlarsa, esnafın mesajını sürekli destekçisi oldukları siyasal makamlara net söylemlerle iletmeleri gerekir. Biz duymadık, duyan varsa haber versin.

TOBB’un kendi tüzüğünde başkanın görev süresi dört yıldır. Belli ki bu kural şahs-ı şahanenin ve tebaasının görev süreleri için geçerli değildir. TOBB’un bağlı olduğu 5174 sayılı kanunda üst üste iki dönem (sekiz yıl) süresince birlik başkanlığı bulunanların aradan iki seçim dönemi geçmedikçe aynı göreve seçilemeyecekleri yönünde bir madde bulunuyordu ancak bu madde daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. İptal sonrasında dönem sayısına dair açık bir yasal sınırlama bilinçli şekilde tanımlanmayarak TOBB’da bir anlamda ebedi istibdat dönemi, üyelerin söylemiyle Hisarcıklıoğlu Saltanatı başlamış oluyordu.

TOBB Kanunu’nda yer alan ve başkanlık süresini sınırlayan maddeler, ne hikmetse Hisarcıklıoğlu döneminde "bir kereliğine mahsus" denilerek, gece yarısı torba yasalarıyla veya farklı hukuki yöntemlerle değiştirildi. Dünyada 24 yıl (çeyrek asır!) aynı koltukta oturan bir sivil toplum lideri, sadece dikta rejimlerinde veya kabile yapılarında görülür. Kendi kurumunda demokrasiyi işletemeyen, gençlerin ve yeni vizyonların önünü tıkayan bir ismin, Türkiye ekonomisine vizyon katmasını beklemek gerçekçi olmayabilir.

Covid-19 dönemini hatırlayın. Kepenkler kapalı, restoranlar mühürlü, küçük esnaf evine ekmek götüremezken, on binlerce üyesi iflasın eşiğindeyken, Başkan ne yaptı? Hükümetin açıkladığı ve esnafı daha da borçlandıran yüksek faizli kredi paketlerini (sözde “Nefes Kredisi”) bir lütufmuş gibi alkışladı. AB’deki muadil odalar hükümetlerinden üyeleri adına hibe almayı başarmışken, Hisarcıklıoğlu krediyi, borçlanmayı müjde olarak sundu. Bir gün çıkıp, “Sayın Cumhurbaşkanım, kredi değil, borç değil, hibe istiyoruz. Batıyoruz.” diyerek sesini çıkarabildi mi? Çıkaramadı, çünkü mevcut dengeyi korumayı önceledi.

Kurum kültürü oturmuş, şeffaf, harcamaların tümünde üye menfaatleri gözetilen, hizmet etmeye odaklı, lükse ve gösterişe boğulmamış, siyasi erke (kim gelirse gelsin) saygı duyulacak yakınlık veya mesafede duran, katma değer üretimini teşvik edecek girişimlerde bulunan, “şahsım rahat etsin gerisini tufan götürsün” zihniyetinde olmayan, “çekileyim de başkaları gelsin, belki onlar benden de iyi görev yaparak ülkemize daha büyük faydaları olur” zihniyetinin egemen olduğu bir STK’da tek adam rejimi hayat bulabilir mi?

Ülkemiz birçok anlamda kritik değişiklikler eşiğinde bulunuyor. Güzel günler göreceğiz. Bizim görevimiz aksayan yerleri net şekilde ifade etmek, yanlışlıkları eleştirmek ve kalemimiz yettiğince doğrusunu ifade etmektir. Türkiye’deki ticaretin temsiliyeti çeyrek asırdır tek şahsın iradesine ve tasarrufuna teslim edilemez, edilmemelidir zira siyasi olarak benzer bir durumun nasıl tökezlediği herkesi malumudur. En kısa sürede, bir daha dönülmemek üzere Hisarcıklıoğlu döneminin kapatılmasını, yerine yeni kan-can-heyecan ve bilgiyle seçilen, şeffaf, hesap veren, dinamik kadroların gelmesi yegâne ümidimizdir. Çeyrek asırdır oda üyeliğim var, artık başka yüzler görmek istemek için, bir esnaf olarak haklı sebeplerim var.

Tek adamlık yerine, bize güçler ayrılığı gerek, güçler ayrılığı…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.