Kara, hava, deniz=Mercedes

Kara, hava, deniz=Mercedes

 Mercedes-Benz, 125.  yıl gururunu her platformda yaşıyor. Bunu paylaşmak için kalabalık bir gazeteci grubunu otomobilin doğduğu yer olan Stuttgart’ta...

 

Mercedes-Benz, 125.  yıl gururunu her platformda yaşıyor. Bunu paylaşmak için kalabalık bir gazeteci grubunu otomobilin doğduğu yer olan Stuttgart’ta ağırladı. Uçaktan iner inmez soluğu Mercedes-Benz müzesinde aldık. İlk dikkatimizi çeken şey binanın kendisi oldu. Öyle ki, müzede otomobil tarihi turları dışında mimari turlar da düzenleniyormuş. UNStudio’nun yaptığı tasarım birçok ödülün de sahibi. Müze tasarlanırken, tamamında engelliler de düşünülmüş. Engelli ziyaretçilerin tek başlarına rahatça bütün müzeyi gezebilmeleri mümkün. Müze, 160 araçlık koleksiyonu ve sayısız sergi örneğiyle başlangıcından bugüne otomotiv tarihini zaman tünelinden izler gibi sunuyor ziyaretçilere…

James Bond adı verilen asansörlerle en üst kattan başlayan yolculuğumuzun ilk adımında bizi gerçeğine tıpatıp uygun yapılan bir at karşıladı. Evet, hızlı ulaşımın atası sayılan atın sürati ve hacmi yetmemiş olacak ki, insanoğlu daha hızlı ve hem kendini, hem de eşyalarını taşıyabileceği araçlar arayışına girmiş.

İşte Carl Benz de, tasarladığı aracını bu amaçla yapmış. Ama, bitirdikten sonra hiç beğenmemiş. Eşi Bertha ise, aynı fikirde değilmiş. Onun gerçekten önemli bir buluş yaptığına inandığı için o gün iki çocuğunu da yanına alarak Carl Benz’in aracıyla 100 km yol yapmışlar. Tabi birkaç kez biten yakıtlarını da, eczaneden tamamlamışlar. Çünkü, o yıllarda yakıt eczanelerden tedarik ediliyormuş.

Mercedes nasıl Mercedes oldu?

1897 yılında Fransa’da yaşayan tüccar ve Avusturya Nice başkonsolosu Emil Jellinek, Daimler fabrikasını ziyaret ederek, bir otomobil satın alır. Ve kızının adını verdiği otomobille katıldığı yarışta birinci olur.

Bu başarıdan sonra, Daimler fabrikasına 36 otomobil siparişi daha verir. Ancak, araçların “Mercedes” adını taşımalarını şart koşar. Daimler de bu şartı kabul eder, hatta 1901 yılından itibaren ürettiği araçları “Mercedes” olarak adlandırmaya karar verir. 23 Haziran 1902’de de “Mercedes” marka adı olarak Daimler firması tarafından tescil edilir.

 

 

Mars gezegeninin İspanyolca ismi olan Mercedes, lütuf ve zarafet anlamına gelmektedir. İsim annesinin fotoğrafına baktığınızda da bunun ne kadar yerinde bir seçim olduğunu anlamanız mümkün. 

 

En üst katta Karl Benz'in 1886 yılındaki icadı dünyanın ilk otomobili ve Gottlieb Daimler'in aynı yıllarda motor taktığı at arabası ile başlayan alt katlara indikçe araçların modeli ve teknolojisi büyüyen müzede, günümüze kadar otomobilde yaşanan gelişmeler göz önüne seriliyor. Benz'in sürekli geliştirdiği araçları ve Daimler'in yenilediği, güçlendirdiği motorlarının sergilendiği müzede, hiçbir yerde göremeyeceğiniz orijinal parçalarla iç içesiniz.

19.yüzyıldan 20.yüzyıla geçişteki teknolojik dönüşümler, olağanüstü sıçramalar, rampalarda yer alan kronolojik ekonomik–sosyal-tarihi-politik gelişmeler, metinsel ve görsel olarak temsil edilmekte. Örneğin, Papa 2.Jean Paul için, Mehmet Ali Ağca’nın saldırısından sonra özel olarak üretilen kurşun geçirmez jip veya Prenses Diana’nın kullandığı lüks model, serginin en gözde parçaları.

“Dünyanın en hızlı aracı”

1930'lu yıllarda üretilen Mercedes Benz Wehrekardwagen de yarış otomobilleri bölümünde büyük ilgi görüyor. Uçak motoru kullanılan, saatte 600 kilometre hıza ulaşabilecek 12 silindirli otomobilin, tam deneme aşamasına geldiğinde 2. Dünya Savaşı çıktığı, bu yüzden bir süre bekletildiği anlatılıyor. Savaştan sonra da firma, ''dünyanın en hızlı aracı'' diye üretilen otomobili, hiç denemiyor ve bugünlere kadar saklıyor.

Bu testlere araç mı dayanır?

Başka markaları bilemiyorum ama, test alanında usta sürücülerle test ettiğimiz Mercedes’leri gördükten sonra, aracınız Mercedes ise gönül rahatlığıyla binebilirsiniz. Her türlü olumsuz koşulların yaratıldığı bir ortam test alanı. 100 km hızla hava üfleyen fanların yanından geçerken aracın savrulup savrulmadığını, kasisli yollarda dengenin nasıl bozulmadan kalabildiğini, çok yüksek süratlere ne kadar hızlı çıkabilip, nasıl ani durabildiğine şahit oluyorsunuz.

Örneğin, kamyonunuzun aslında bir unimog kadar işlevsel ve yetenekli olduğunu bilmek sizi mutlu etmez mi? Artık Türkiye’de de üretilmeye başlayan Actros kamyonla 70 derece eğimli yokuşu çıkıp, 60 derece eğimle inebiliyorsunuz. İnerken aracınızın burnu ile yerin arası birkaç santime kadar iniyor. Sulara girebiliyor, kasisleri otomobil rahatlığıyla geçebiliyorsunuz. Hele Setra otobüsle yaklaşık 20 derece eğimli yolu son sürat geçerken, özellikle sağda oturanların yüreği ağzına geldi. Çünkü, sağ taraf neredeyse yola değecekti.

Uzay üssü gibi fabrika

Fotoğraf makinemin olmadığına hayıflandığım anlardan birini daha yaşadım Sindelfingen’de; ama bu kez, nedeni benim unutkanlığım değildi. Fotoğraf makinesi, cep telefonu gibi elektronik aletleri kesinlikle araçta bırakmamız tembihlenmişti, biz de öyle yaptık.

İçeri girince, bir an bakıp arkamı döneceğim objeleri bile uzun uzun inceledim; hafızama kazımak ister gibi. Çizgi filmlerdeki gibiydi her şey. Birkaç insan ve yüzlerce robot. Koca koca parçaları, bir anda kavrıyordu çelik eller. Ardından işin kendine programlanan bölümünü bitirip, bir sonraki aşamadaki arkadaşına ulaşması için yürüyen palete bırakıyorlardı.

Her otomobilde 4 bin Türk’ün de emeği var

Günde 2.200 araç çıkıyormuş 35 bin personelin çalıştığı iş yerinde. Her 72 saniyede bir otomobilin üretildiği fabrikada 4 bin de Türk var. Türkler önemli pozisyonlara kadar yükselmişler. Birçok ekibin başında onlar yer alıyor. Ekip deyince azımsamayın lütfen! Her bir ekip 200-300 kişiden oluşuyor. 35 bin işçinin bağlı bulunduğu sendikanın başkan yardımcısı da bir Türk. Üç vardiyada üretim yapılıyor. Global krizden sonra hiç ara verilmeyen fabrikada, fazla mesailer ücrete değil, tatile dönüşüyormuş.

İçinden demiryolu geçen fabrika

Mercedes-Benz’in Sindelfingen’deki üretim üssü, küçük bir kasaba kıvamında. İçinden demiryolu geçen fabrikada uzunca bir tren, o gün üretilen otomobillerin büyük bir kısmını yüklenip, 600 kilometrelik bir yolculuğun ardından Hamburg’a ulaştırıyor; oradan da, gemilerle dünya pazarlarındaki yeni sahiplerine gitmek için yola çıkıyor yeni otomobiller. 

Üstü kapalı otomobillerin sırrı

Bir de dikkatimizi üstü brandalarla örtülmüş otomobiller çekti. Sorduğumuzda, onlarla ancak önümüzdeki yıllarda tanışabileceğimizi öğrendik. Yapılacak birçok testin ardından ‘artık hazır’ denildiğinde direksiyonlarına geçebileceğimiz araçları şimdiden merak ediyoruz.

Mercedes’e UNESCO Ödülü

Öte yandan,  UNESCO bu yılın Mayıs ayında Carl Benz’in 1886 yılında icat ettiği üç-tekerlekli motorlu aracın patentine “Memory of the World/Dünya Hatırası” belgesi verme kararı aldı.

15 Temmuz 2011’de Mannheim’daki Technomuseum’da UNESCO ve Daimler AG’nin katıldığı resmi törende Daimler AG Yönetim Kurulu Başkanı/Mercedes Otomobil Grubu Başkanı Dr. Dieter Zetsche, Carl Benz’in icat ettiği ve otomotiv sektörünün ilk kilometre taşı olan bu üç-tekerlekli motorlu araca aldığı patent için UNESCO Belgesi’ni teslim aldı. 

Dr. Dieter Zetsche belgeyi teslim alırken “Otomobilin doğumunun belgesi şimdi Dünya Belgeleri arasında yer alıyor ve bu da Carl Benz’in icadının tarihi boyutunu bize gösteriyor. Bu icat dünyayı iyi anlamda değiştirdi ve biz bunu daha ileri boyutlara taşımaya devam ediyoruz” dedi. 

Selçuk ONUR – STUTTGART / LOJİPORT

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.