Jungheinrich'in dümeni Türk’e emanet

Jungheinrich'in dümeni Türk’e emanet

Almanya’da doğup, eğitimini de orada tamamlayan Soner Eşigül, bölge müdürü olarak başladığı firmada genel müdürlük makamına getirildi.Gittiği...

Almanya’da doğup, eğitimini de orada tamamlayan Soner Eşigül, bölge müdürü olarak başladığı firmada genel müdürlük makamına getirildi.

Gittiği her ülkede üst yönetimi kendi vatandaşlarına bırakan dünyanın en büyük forklift üreticilerinden Alman Jungheinrich, Türkiye’de alışılmışın dışında bir atama yaparak, genel müdürlük görevine Soner Eşigül’ü getirdi. Uzunca bir süredir vekaleten bu görevi üstlenen Eşigül, 2012 yılından itibaren asaleten atanacak. 

Jungheinrich, 2012 yılına Türkiye’de yeni bir yapılanmayla başlıyor. Mevcut Genel Müdür Christopher Hoffmann, başka bir ülkeye atandı. Göreve getirilişini, Jungheinrich’in Türkiye’ye verdiği önemle bağdaştıran Soner Eşigül, “Jungheinrich genelde yapılanmaya gittiği tüm ülkelerde Almanları tercih eder ama bu kez bir Türkü seçti. Bu da firmanın Türkiye’ye verdiği önemi gösterir. Almanya’da doğdum, eğitimimi de yine bu ülkede tamamladım. Ailem kesin dönüş yaptıktan sonra, göreve Jungheinrich’te bölge müdürü olarak başladım. 2005’te satış müdürlüğüne, 2008’de de genel müdür vekilliğine getirildim. Seçildiğim için gururluyum, firmayı en iyi yerlere taşıyacağıma inanıyorum” diye konuştu. 

Jungheinrich 2000 yılından beri Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Türkiye’de yüzde 100 yabancı sermayeyle çalışan sektördeki tek firma. Merkezi İstanbul’da. Merkez ofisin dışında Türkiye’deki yapılanma da genelde home office tarzında gelişmiş. Bölge sorumlularının da home office çalıştığını ifade eden Soner Eşigül, “Teknisyen arkadaşlarımız da home office çalışır. Araçları adeta bir yedek parça deposudur. Bölgenin genel yapısına yönelik yedek parçaları bulundururlar. Bu sistemi, daha hızlı hareket etmek adına geliştirdik. Bir ihtiyaç doğduğunda merkezden en yakın ekip tespit edilerek müdahale için yönlendirilir” açıklamasını yaptı. 

600 adedi aşkın ürün gamlarında en küçük manuel el transpaletinden, otomatik makina ve robota kadar bütün ürünlerin mevcut olduğunu kaydeden Eşigül, dizel araçların 1.6 tondan başlayarak 9 tona kadar çıktığını; elektrikli gruptaki forkliftlerin ise 1 tondan 5 tona kadar üretildiğini söyledi. Bunun yanı sıra, raf sistemlerinin de bulunduğunu belirten çiçeği burnunda genel müdür, fonksiyonel olarak birçok ürünün diğer markalarla aynı özellikler taşıdığını vurgulayarak, kendi farklarını da şöyle ortaya koydu:

Lityum iyonlu pil ile  akü ömrü minimum 2000 adet şarj/deşarj oluyor

“Birçok forklift sonuçta aynı işi yapar. Ama bazı özelliklerinden dolayı, ‘Bu bizim patentli ürünümüz’ diyebiliriz. Örneğin RFİD teknolojisini şuan sadece biz uyguluyoruz makinalarda yada sipariş toplayıcı makinamızda jet pilot dediğimiz direksiyon sistemi patentli bir üründür. Başka hiçbir yerde yoktur. 2012’de yeni ürünlerle ilgili bazı çalışmalar var. Sadece Jungheinrich’e has bir makinamız olacak. Akülü transpaletimiz yeni bir teknoloji ile üretilmiştir. Yine patenti bizde olan lityum iyon pilli transpaletimiz bulunuyor, 2012’de pazara sunacağız. Onun dışında reachtruck’larda yeni bir makinamızı pazara sunma çalışması yapıyoruz. Akülü forkliftlerimizde 2,5 ve 3 ton grubunda yeni bir ürünü sunacağız. Onun dışındaki mevcut ürünlerimiz de 2009-2010 yılında yenilenerek pazara sunuldu.”

Lityum iyonlu pilin ne gibi avantajları olduğunu sorduğumuz Soner Eşigül, bizi şu sözlerle yanıtladı:

“Birincisi kurşun alaşımdır. Lityum pilde kurşun yoktur. Çünkü, kurşunun çevreye verdiği zarar çok fazla. Ama, en önemli özelliği uzun ömürlü ve tamamen bakımsız olmasıdır. Normal kurşun plakalı bir aküde şarj/deşarj sayısı 1200 iken, lityum aküdeki rakam minimum 2000’dir. Yani 1,5 kat daha uzun ömürlü.” Ayrıca şarj süreside 80 dakikadır ve ara şarj mümkündür.En önemlisi tamamen çevreye dost bir teknolojidir.

Kapalı alanda akülü forklift kullanılmalı

Egzozlu forkliftlerin kapalı alanlarda da kullanıldığını, ancak bu durumun son derece yanlış olduğunu belirten Eşigül, “Bununla ilgili Türkiye’de bir kanuni düzenleme var ancak maalesef uygulanmıyor. AB uyum normları içinde yasaklanan bu çok tehlikeli çalışma şekli, denetim yetersizliğinden kaynaklanıyor. Bazı gıda fabrikaları gazı görünmediği için tüplü makina kullanıyor. En tehlikeli gaz halbuki tüplü makinadan çıkar. Hem orada çalışan işçi sağlığı hem de orada üretilen gıdalara büyük zararı var.  Kapalı alanda yalnızca akülü forklift kullanılmalı. Bundan 6 yıl önce Türkiye’deki pazar yüzde 80 dizel ve tüplü, gerisi elektrikli makinadan oluşuyordu. Bugün bu oran yüzde 50’ye kadar düştü. Şu an oran yüzde 50 dizel, yüzde 50 akülü. Bu oranın 30’a 70 olması gerekir.”


LOJİPORT

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.